DEVE PALANI

Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halifeliği zemanında, Medîne-i Münevverenin etrafında bir deve palanı düşmüş. Onu
alıp, süratle giderken terlemişti. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” ile karsılaşdılar.
Alî “radıyallahü anh” sordular ki, yâ Emîr-el mü’minîn! Bu ne hâldir. Cevap verdiler ki, yâ kardeşim Alî. Bu deve
Müslümanların beyt-ül mâlındandır. Palanını düşürüp, kaçmış. Onu bulup, yine arkasına vurmak (koymak) isterim. Böylece
hilâfet zamanımızda, beyt-ül-mâla ziyân vermiş olmayalım. Hazret-i Alî dedi ki, yâ Emîr-el mü’minîn! Size ne hâcet. Bir
başka kimse gönderseniz, olmaz mıydı? Cevap verdiler ki, yâ Resûlullahın amcasının oğlu! Bu işi benim yapmam lazımdır.
Kıyâmet günü olunca, bu işin kusûrunu benden sorarlar. En iyisi budur ki, kimseye ısmarlamayıp, işimi kendim görmeliyim.
Böylece, dergâh-ı izzetde mahcup olmayayım. Hazret-i Alî bu sözü işitti. Bir derinden âh çekip, ağlamağa başladı. Dedi ki,
yâ Ömer, senden sonra gelenlere rahat koymadın. Zîrâ onlar bu yolda gidemezler, sıkıntıya düşerler.