Gönül Bahçesi

KENDİNİ SIFIRLAMAK

Bir gün bir mübarek zat tekkesinde penceresinde oturmuş gelene gidene bakıyormuş. Daha yeni işe başlayan bir talebesi tekkeye girecekmiş ama ne mümkün; o tekkenin de çok iri, kocaman bir köpeği varmış, köpek öyle bir saldırıyormuş ki, adamcağız bir türlü içeriye giremiyormuş. Mübarek zat da olup bitene bakıyormuş pencereden, “Bunun sonu ne olacak?” diye de merak ediyormuş tabii. O talebe içeri girmek için hamle yaptıkça köpek de üzerine üzerine atılıyormuş, Korkusundan kenara çekilen talebe; “Hay Allah” diyormuş. Bir, iki, üç hamleden sonra en sonunda diyor ki köpeğe: “Arkadaş gel senle bir konuşalım, anlaşalım. Allah’dan kork! Sen de bu tekkenin köpeğisin, ben de bu tekkenin köpeğiyim. Köpek köpeğe hiç bunu yapar mı” demiş?” O mübarek zat duymuş bu talebenin kendi kendine köpekle konuşmalarını. Köpeğin sakinleştiğini gören yeni talebe: “Haah!” demiş, “şimdi oldu.” Köpek, başı önde, kuyruğunu sallayıp kapı önünden uzaklaşmış. Olanları pencereden seyreden mübarek zat, bütün talebelerini ve köpeğe bu lafları söyleyeni de çağırmış. “Demiş: “Bak evladım! Bak bu kadar kişi ne zamandır benim vereceğim icazeti bekliyor, bunun içinde gece-gündüz demeden çalışıyorlar. Bunların hiç birisi kemale eremedi, adam olamadı, tam değiller, hepsi yarım yamalak. Al şu kağıdı! Tereddüt etme al” demiş “sen, benim tam vekilim olarak git memleketine, istediğin kadar İslamiyeti anlat.” Herkes şaşırmış kalmış. “Hocam!” demişler, “yani, tabii sizin yaptığınızdan bir şey diyemeyiz ama, hayırdır inşallah, bu henüz yeni gelene yapılanları anlayamadık. Yani böyle ne iltifat, ne ikram, ne güzel bir hal efendim, sevgi muhabbet! Acaba hikmeti nedir?” Mübarek zat: “Bizim dini anlatmaktan maksadımız; insanın kalbindeki gurur ve kibri yıkmak içindir. Bu arkadaşınız kendisini köpek seviyesinde hissettikten sonra benim buna daha verecek bir şeyim kalmamıştır… Çünkü o kendini sıfırladı…”

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.

HİKMETLİ SÖZLER

“İnsanlaın en hayırlısı, haklı olsa bie, karşısındakine sen haklısın diyebilendir.”
Ebû Bekr Tamistani Hazretleri “rahmetullahi aleyh”

Şu üç şey bir insanda mevcut olursa, ona ilmin asla bir faydası olmaz:
Dünyanın faidesiz şeylerine aşırı bağlılık
Ahireti hatırdan çıkarmak
Fakir olmaktan korkmak
Ebü’l Hasaen-i Şazili Hazretleri “rahmetullahi aleyh”

“İnsanın kıymeti; idrakinin, zekâsının, bu yolun büyüklerinin hakikatlerini anladığı kadardır.”
Ubeydullah-ı Ahrâr Hazretleri “rahmetullahi aleyh”

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.

NEYE iLTİFAT

Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” Irâk vilâyetine
Eshâb-ı güzînden “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”
asker gönderdi. Az zamânda Allahü teâlânın izni
ile vilâyetleri feth edip, kiliseleri câmi’, puthâneleri
mescit yapıp, sâlimen ve ganîmetler ile geri Medîne-i
Münevvereye geldiler. Halîfe ile buluştular. Lâkin,
Hazret-i Ömer bunlara aslâ iltifât etmeyip, ne yaptınız
diye de sormadı. Onun bu mu’âmelesi, Eshâb-ı güzîne
gâyet güç gelip, Emîr-ül mü’minînin oğlu Abdullah
ibni Ömer ile mescitte buluşup, şikâyet ettiler. O da
dedi ki, Emîr-ül mü’minîn hazretleri ile bu elbiseler ile
mi buluştunuz. Meğer bunlar acem vilâyetinin güzel
ipekli elbiselerinden giymişler idi. Abdüllah ibni Ömerin
işâreti ile, arkalarına evvelki elbiselerini giyip, geri
hazret-i Emîr-ül mü’minînin huzurlarına geldiler. Ömer
“radıyallahü anh”, bunlara izzet ve ikram edip, her
birinin hâtır-ı şerîflerinden ayrı ayrı sorup, merhaba yâ
Eshâb-ı Resûlullah, merhaba yâ Muhâcirînin ve Ensârın
meşhurları diye, bunları haddin üstünde taltif ettikte,
Eshâbdan biri cür’et edip, sordu:
– Yâ Emîr-el mü’minîn! Hikmeti ne idi ki, evvelki
görüşmemizde iltifât buyurmayıp, nefret eder şekilde
karşılandık. Şimdi ise güzel sûretle karşıladınız.
Cevap buyurdular ki:
-Evvelki gelişinizde, değişik elbiseler giydiğinizi gördüm.
Her birisi gözüme belâ dikeni gibi görünüp, dedim
ki, Sübhânallah! Hilâfet zamanımızda, Eshâb-ı güzîn
elbiselerini değiştirdiler. Birkaç günden sonra, kalpleri
de değişip, dünya zînetlerine meyl ve muhabbetleri çok
olur. Yarın kıyâmet gününde, Resûlullah “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” hazretlerine kavusunca; yâ Ömer,
senin hilâfetin zemanında, benim Eshâbım elbiselerini
değiştirip, sonra kalpleri değişti. Sen niçin nehy etmedin,
mâni’ olmadın diye hitâb ederek azarlamalarından
korktum. Onun için sizlere iltifâta mecâlim olmadı.
Allahü teâlânın izni ile, evvelki elbiseleri görüp, o hâlden
kurtulup, şimdiki hâle geldim, buyurdu.

DEVE PALANI

Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halifeliği zemanında, Medîne-i Münevverenin etrafında bir deve palanı düşmüş. Onu
alıp, süratle giderken terlemişti. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” ile karsılaşdılar.
Alî “radıyallahü anh” sordular ki, yâ Emîr-el mü’minîn! Bu ne hâldir. Cevap verdiler ki, yâ kardeşim Alî. Bu deve
Müslümanların beyt-ül mâlındandır. Palanını düşürüp, kaçmış. Onu bulup, yine arkasına vurmak (koymak) isterim. Böylece
hilâfet zamanımızda, beyt-ül-mâla ziyân vermiş olmayalım. Hazret-i Alî dedi ki, yâ Emîr-el mü’minîn! Size ne hâcet. Bir
başka kimse gönderseniz, olmaz mıydı? Cevap verdiler ki, yâ Resûlullahın amcasının oğlu! Bu işi benim yapmam lazımdır.
Kıyâmet günü olunca, bu işin kusûrunu benden sorarlar. En iyisi budur ki, kimseye ısmarlamayıp, işimi kendim görmeliyim.
Böylece, dergâh-ı izzetde mahcup olmayayım. Hazret-i Alî bu sözü işitti. Bir derinden âh çekip, ağlamağa başladı. Dedi ki,
yâ Ömer, senden sonra gelenlere rahat koymadın. Zîrâ onlar bu yolda gidemezler, sıkıntıya düşerler.

İLİM ÖĞRENİRKEN

İlim Öğrenirken Şunlara Dikkat Edilmeli ( 1/ 2)
1- Önce niyetini düzeltmeli, câhillikten
kurtulmayı düşünmelidir! Allahü teâlâ, (Hiç
bilenle bilmeyen bir olur mu) buyurdu.
2- İnsanlara fâideli olmayı düşünmelidir!
Hadîs-i şerîfte, (İnsanların hayırlısı, insanlara
fâideli olandır) buyurulmaktadır.
3- Öğrendikleri ile amel etmeye çalışmalıdır.
Çünkü, (Amelsiz ilim vebâl, ilimsiz amel
sapıklıktır) buyurulmuştur.
4- İlim öğrenmekten maksat, Cenâb-ı Hakkın
rızâsını talep olmalıdır. Allahü teâlâ, ihlâsı,
sâlih ameli övmektedir.
5- Üstüne lâzım olmıyan şeye karışmamalıdır.
Hz.Lokman’a, (Bu dereceye ne ile kavuştun?)
diye suâl ettiler.
(Doğruluk, emânete riâyet ve bana lâzım
olmıyanı bırakmakla) diye cevap verdi.

HİKMETLİ SÖZLER

√ Hazret-i Lokman, oğluna buyurdu ki: ‘ Alimlerle otur, hikmet sahiplerinin sözlerini dinle! Allahü teâlâ, bahar yağmuru ile
toprağa hayat verdiği gibi, ölü kalbleri hikmet nurları ile diriltir.’
√ Irmak kenarında yürüyen bir amanın, rehberine tutunduğu gibi, talebe de öğretmenine sarılmalı ve her haliyle onun sözünü dinlemelidir. Âlimler buyuruyor ki: (İlim talebesi, ilme ve ilim öğreten hocasına hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez.)

BİR HADİS-İ ŞERİF

“Kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiç bir müslüman yoktur ki,
kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi
kıyâmette kendi mîzânına konan sevâbı olmasın!” [Deylemî]

SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZİN (sallallahü aleyhi ve sellem)
GÜZEL AHLAK ve ADETLERİNDEN

Her işte bir hayır vardır

kral

Bir zamanlar Afrika’daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü.

Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar.

Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:

Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın başparmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi:

“Bunda da bir hayır var!” Kral acı ve öfkeyle bağırdı:

“Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?”
Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.

Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.

“Haklıymışsın!” dedi.

“Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum. Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.” “Hayır” diye karşılık verdi arkadaşı.

“Bunda da bir hayır var.”
“Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral.

“Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.”

“Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi? Ve sonrasını

düşünsene!!!…”

11 Ayın Sultanı “RAMAZAN-I ŞERİF HOŞGELDİN, BİZLERE SURÛR VERDİN”

ramazanBİR HADİS-İ ŞERİF

“Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetlerin kapısıysa oruçtu.

BİR SORU- BİR CEVAP

SORU: Bazıları aç ve susuz durmanın ne faydası olur ki diyorlar. Oruç tutmaktan maksat nedir?

CEVAP: Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak değildir. Bir hayvanı veya inanmayan bir kimseyi bir odaya hapsedip aç, susuz bırakmakla oruç tutturulmuş olmaz. Orucun, sabır, şükür, nefs terbiyesi gibi diğer ibadetlerle irtibatı vardır.

SABIR: Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Siniri bozuk kimse, huzursuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinayetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: ∑ Oruç sabrın, sabır da imanın yarısıdır.”

ANLAYIŞ: Her şeyin bir zekatı vardır. Vücudun zekatıysa açlıktır. Oruç tutarak aç kalanın arzuları kırıldığı için sabretmesi kolay olur. Oruç tutan aç durur. Aç durmak iyidir: Aç duranın basireti açılır. Anlayış kabiliyeti artar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

∑ “Aç duranın idraki artar, zekası açılır.”

∑ Tefekkür, ibadetin yarısı, az yemekse tamamıdır.”

İNCELİK: Çok yiyen çok su içer. Çok su içen çok uyur. Çok uyuyanın ömrü uyku ile geçtiği için dünya ve ahiret kazancına mani olur. Demek ki açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimağı yorgunlaşır. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur. Açlık, kalbide incelik doğurur. Hadis- şerifte buyruldu ki:

∑ “Az yiyenin içi nurla dolar ve Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni haff olan mümini sever.”

TERBİYE: Açlıkta arzular kırılır, nefsimiz uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafeti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zaptetmek de zordur. Açlıkla terbiyesi kolaylaşır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

∑ “İnsan kalbi tarladaki ekin, yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda da kalbi öldürür.”

MERHAMET: Her zaman tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, açın hâlini bilmez. Çok yiyen sert ve katı kalbli olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

∑ “Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!”

ŞEFKAT: Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzuları artar, harama dalar. Gayrimeşru arzuları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Açlık şeytanın yolunu tıkar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

∑ “Şeytan, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlıkla yolunu daraltın.”

RAMAZAN-I ŞERİF AYI’NDA:

– Her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur.

– Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır.

– Şeytanlar, zincirlere bağlanır.

– Rahmet kapıları açılır

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.

AL BAYRAĞIN DUASI

Al bayrağın renginde,
Şehitlerin kanı var.
Kumaşında gül soylu
Ataların canı var.

 
Al bayrağın hilali,
Gökyüzünün süsüdür.
Vatandan ayrılanın
Bayrak, son örtüsüdür.

 
Al bayrağın varlığı,
Bizlere güven verir.
Bu şanlı kılavuzun
Millet, ardından yürür.

 
Al bayrağın yıldızı,
Parlasın sonsuza dek.
Atamızın mirası,
Bayrak, istiklâl demek.

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.