Tag Archives: hikaye

Hikaye – Derviş ve Kuş

Derviş ve Kuş

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman aleyhisselama gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hazreti Süleyman aleyhisselam dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.
Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hazreti. Süleyman aleyhisselam bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hazreti Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar…
Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

#Hikaye, #Derviş, #Kuş, #Hırka, #HazretiSüleyman, #TürkiyeÇocukDergisi

Hikaye – Elma ve Bahçıvan

Sultan veziri ile birlikte “Saray’ın bahçesi”nde gezerken, canı meyve çekiyor… Elma ‘yı dalından koparmak için uzanıyor, ne var ki; “orta boylu” olduğu için, meyveye yetişemiyor!..
Vezire diyor ki; “Omzuma çık, o meyveyi kopar ve bana ver!” Vezir “zayıf” olduğu için, “Sultanın omzuna” çıkıyor ve meyveyi koparıp, veriyor… Meyveyi yiyen Sultan“çok lezzetliymiş” diyor, “Bana bahçıvanı çağırın… Bu lezzetli meyveden dolayı onu ödüllendireceğim.” Zaten az ileride duran ve olan-biteni “hayretle” seyreden bahçıvan geliyor…

Sultan, ona; “Sana bir ödül vereceğim, dile benden ne dilersen” diyor…
Bahçıvan diyor ki; “Sultanım, sizden bir tek isteğim olacak… Bana, benim çingene olmadığıma dair bir belge verir misiniz?” Sultan şaşırıyor!.. “Herkes devlet kademesinde görev almak için veya ihsanlara kavuşmak için dilek dilerken, sen garip bir şey istedin.
“Belge”yi almakta ısrar eden bahçıvan diyor ki; “Evet, bir çingeneyim… Ama, madem ki, benden bir istekte bulunmamı istediniz… Ben bu belgeyi istiyorum, başka da bir isteğim yok!”
Sultan da; “Madem ısrar ediyorsun, istediğin belgeyi vereceğim sana” diyor ve daha sonra da, o belgeyi veriyor bahçıvana…
Aradan yıllar geçer… Sultan yattığı “uyku”dan uyanır, “göz”leri açılır, “kulak”ları duymaya başlar…
“Civar ülkelerden gelen uyarılar”ın ve “halktan yükselen tepki”lerin, hiç de yersiz olmadığını düşünmeye başlar!..
Çingeneler ; Sultanın kendilerine beslediği “büyük güven ve yakın ilgi”yi “istismar” ederek, sadece “Saray kademeleri”ni değil, “eyaletleri de kendi yandaşları ile yönetmeye” başlarlar!..

Devletin her kademesini anlayacağınız bir “ur” gibi sararlar, en ücra yerlerine bile “kendi adamlarını”yerleştirmişlerdir!..
Yattığı “derin uyku”dan uyanan Sultan, o çingenelerin “ bir devlet içinde devlet” kurmak için uğraştıklarını “ülkenin her yanını elegeçirdiklerini” ve “kendisini devredışı bıraktıklarını” fark edince, derhal emir verir: “Çingeneleri kılıçtan geçirin!.. Yaşlılarını da zindana atın!”
Emir, yerine getirilir!..Çingeneler öldürülür. Peki, “bahçıvan”a ne olur?..

Sultanın emri üzerine, görevliler “bahçıvan”ın evine de giderler… Ya kılıçtan geçirecekler, ya hapse atacaklardır!..
Ama, bahçıvan; hemen, “Çingene olmadığına” dair, “Sultan imzalı belge”yi gösterir!.. “Gördüğünüz gibi, ben çingene değilim”der ve kellesini kurtarır!.. “Kılıçtan geçirme ve zindana atma operasyonu” sona erince, Sultan, son durumu öğrenmek için “kurmay”larını çağırır ve sorar; “Emrimi yerine getirdiniz mi?”
Kurmaylar der ki; “Listedeki herkes; ya kılıçtan geçirildi, ya zindana atıldı… Sadece bir adam kaldı… Ama, ona dokunamadık, çünkü elinde sizin imzaladığınız bir belge vardı!”
Sultan; “Hatırladım ben onu… Onu bulun ve bana getirin” der… Bahçıvan huzuruna getirilince, sultan orar adama; “O gün, çingene olmadığına dair, benden ısrarla belge istedin… Ben de verdim…
Peki, bugünlerin geleceğini nereden anladın?” Bahçıvan der ki; “Sultanım; hani, o elmayı koparmak isterken, vezir, sizin omzunuza basmıştı ya…
İşte o an dedim ki; eyvah, bizim sonumuz geldi!” Sultan, araya girip; “Ama ben söyledim omzuma basmasını” deyince, bahçıvan der ki; “Farketmez sultanım… O vezir, bizim kavimdendi. Çingene asıllıydı.

Sizin, Sultan olarak, vezirinizin omzunuza basmasını istemeniz bir alicenaplıktır, büyüklüktür… Siz istemiş olsanız bile, vezirinizin omzunuza basması ise; hem şımarıklık, hem hadbilmezlik, hem de küstahlıktır!.. Sizin omzunuza basıp meyveyi koparmak yerine, pekâlâ beni çağırabilir ve benden isteyebilirdi!.. Bir adam, vezir de olsa, sultanının omzuna basacak kadar cüretkâr ve hadbilmez olduysa, bunun sonu felâkettir!.. Ben, işte o gün bu felâketi gördüm ve sizden o belgeyi istedim.”

Sultan ona hak verir ve hediyelerle gönderir.

#Hikaye, #TürkiyeÇocukDergisi #Elma, #Bahçıvan, #Sultan, #Vezir, #Sarayınbahçesi, #Çingene

Meraklı Bilgiler – Ağaç ve Kuyruklu Yıldız

Tahminlere göre yeryüzündeki milyonlarca ağaç sincapların gömerek sakladıkları, sonra da unuttukları kozalak türü ağaç tohumlarından dolayı yetişmektedir.

Halley kuyruklu yıldızını İngiliz bilim adamı Edmund Halley bulmuştur.

Abone Olmak İçin:
www.turkiyecocuk.com.tr/abone-olun/
Adresindeki Formu Doldurmanız Yeterlidir.

#Abone #türkiyeçocuk #türkiyeçocukdergisi#turkiyecocuk #eğlence #mizah #karikatür #hikaye #oyun #meraklıbilgiler #ilginçbuluşlar #masal #ağaç #sincap #kuyrukluyıldız #halley #yıldız

Hikaye – Servetin Geçmediği Yer


Yusuf aleyhisselam, iftira yüzünden zindanda iken Mısır hükümdarı bir rüya görür
Korku ile uykusundan uyanır;  “Ben rüyamda 7 semiz ineğin 7 zayıf ineği yediğini ve 7 yeşil başak, 7 de kurumuş başak gördüm. Eğer rüya tabiri biliyorsanız, bu rüyamı tabir edin” der. Onlar, Biz böyle rüyaları tabir edemeyiz derler. Hazret-i Yusuf ile zindanda kalan şerbetçi, Hazret-i Yusuf’un rüya tabir ettiğini hatırlayarak; Ben bu rüyayı tabir ettireceğim, diye atılır. Hazret-i Yusuf’un yanına koşar. Mısır hükümdarının rüyasını anlatıp tabirini ister.
Hazret-i Yusuf, “7 sene bolluk, sonra 7 sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz. Bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile beraber, başakları ile ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan kalır, hem de saplar hayvanlarınız için yem olur. Halka da, ekinlerinden ihtiyaçları kadarını yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını emretmelisin. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki insanların ihtiyaçlarını karşılayacaktır” diye tabir eder.
Hazret-i Yusuf’un tavsiyelerini beğenen hükümdar; Mısır’ın hazinelerinin idare işini Hazret-i Yusuf’a bırakır. O da gerekli tasarruf ve iktisat yolunu tutar. 7 bolluk senesinden sonra 7 kıtlık senesi gelir. Her taraftan tahıl almak üzere insanlar gelmeye başlar. Hazret-i Yusuf, yolda açlıktan ölmeden kendisine kadar ulaşanları eli boş göndermez.

Bu olaylardan bir müddet sonra Yemen’e çok şiddetli bir sel gelir. Sular çekildikten sonra eski bir mezarın açıldığı görülür. Ortaya bir kadın cesediyle büyük bir servet çıkar. Cesedinin boynunda 7 inci gerdanlık, kollarında 7 kıymetli altın bilezik, ayaklarında mücevherli 7 halhal ve on parmağın 7 sinde muhteşem mücevher yüzüklerin bulunduğu görülür. Ayrıca baş tarafında çok kıymetli eşya ile doldurulmuş hazine gibi bir tabut parladığı da dikkatlerden kaçmaz. Bu tabutun ön kısmındaki levhada yazılı olanlar ilgi çekicidir.

Hitabede şunlar yazılıdır:
Ben hükümdarın kızı Tace’yim. Memleketimizde müthiş bir kıtlık çıktığı için, tahıl getirtmek üzere, birkaç adamımı, Mısır maliye nazırı olan Yusuf aleyhisselama yolladım. Epey bir zaman geçtiği halde gönderdiğim adamlar gelmeyince, adamlarımızdan bazılarına bir kantar (50 kilo kadar) gümüş verip herhangi bir yerden bununla bir kantar un alıp getirmesini istedim. Onlar da bulamadılar. Nihayet bir kantar altın verip tekrar gönderdimse de, yine bulamadıklarından, incileri öğütüp yemekten başka çare bulamadım. Fakat o da beni besleyemediği için, büyük bir servet içinde açlıktan ölümle yüz yüze kaldım. Benim bu acıklı hâlimi işitenler, gerekli dersi almalı, servetine güvenmemeli, gerekli iktisat yolunu tutmalıdır. Tarihte altının da, incinin de, geçmediği durumlar varsa da, benden başka dünyada hangi kadın bu kadar muhteşem ziynetler içinde ölmüştür?”.

#Hikaye#ServetinGeçmediğiYer, #Servet, #Bolluk, #Kıtlık, #HzYusuf, #HazretiYusuf, #Altın, #Gümüş, #Hazine, #Rüya

Hikaye – Fırtına ve Kahya

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu.

Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp ‘çiftlik işlerinden anlar mısın?’ diye sormadan edemedi çiflik sahibi. ‘Sayılır’ dedi adam, ‘fırtına çıktığında uyuyabilirim’. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı.

Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:

Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: ‘Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.’

Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: ‘Boşverin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.’ Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.

Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini  kapatırken mırıldandı: ‘Fırtına çıktığında uyuyabilirim’

Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz hayatınız boyunca.

#Fırtına, #Kahya, #TürkiyeÇocukDergisi, #Eğlenceli, #Hikaye

Sevginin Açtığı Kapılar – Hikaye

Öğretmen, yetişkin sınıflardan birisine şöyle bir ödev verir:
– “Sevdiğiniz birine gidin ve ona kendisini sevdiğinizi söyleyin.”
Bir sonraki dersin başında ise öğrencilerden birisi söze şöyle başlar:
– Geçen hafta bize bu ödevi verdiğinizde size sinirlenmiştim. Bu sözleri söyleyebileceğim hiç kimsenin olmadığını düşünüyordum. Eve giderken bir anda yüreğimin sesine kulak verdim. İşte o zaman kime “Seni Seviyorum” diyeceğimi anladım.
Bundan beş yıl önce babamla aramızda bir tartışma geçmişti ve o günden bu yana bu sorunu çözememiştik. Önemli aile toplantılarının dışında birbirimizi görmemeye çalışıyorduk ve hemen hemen hiç konuşmuyorduk. Eve vardığımda babama kendisini çok sevdiğimi söylemeye hazırdım. Bu kararı almak bile üzerimden büyük bir yük kaldırmıştı. Babam başka bir şehirde yaşıyordu. Akşam evin kapısını çaldığımda kapıyı babamın açması için dua ettim. Çünkü kapıyı annem açarsa kendimi tutamayıp, ona kendisini sevdiğimi söylemekten korkuyordum. Fakat Allah yardım etti ve kapıyı babam açtı. Hiç zaman kaybetmeden eşikten adımımı attım ve :
– “Baba, buraya seni sevdiğimi söylemeye geldim” dedim. Babam sanki bir anda başka bir adam olmuştu. Yüzündeki ifade yumuşadı, kırışıklıklar yok oldu ve ağlamaya başladı. Kollarını açtı, beni kucakladı ve bana :
– “Ben de seni seviyorum oğlum, ama bunu hiçbir zaman dile getirmedim” dedi.
Fakat sizlere asıl anlatmak istediğim esas nokta bu değil. Babamı ziyaretimden iki gün sonra babam bir kalp krizi geçirdi ve hala hastanede. Şimdi yaşam savaşı veriyor. Şimdi sizlere şu mesajı vermek istiyorum:
– “Yapmanız gerektiğine inandığınız hiçbir şeyi ertelemeyin. Ya babama olan sevgimi ifade etmek için hala bekliyor olsaydım? Yapmanız gerekeni hemen yapın, hiç beklemeden…

Sevgili peygamberimiz “Birini seviyorsanız bu sevginizi ona bildiriniz” buyuruyor.

Bizler sizleri çok seviyoruz.

#SevgininAçtığıKapılar, #Hikaye, #Sevin, #Bildirin, #TürkiyeÇocukDergisi, #TürkiyeÇocuk

Hikaye – Aşçılıktan Vezirliğe

Aşçılıktan Vezirliğe 

Cennetmekân Fatih Sultan Mehmed Han, bir gün veziri Mahmut Paşa ile tebdili kıyafet geziyordu. Pazar yerinde bir yeniçeri aşçısının her tarafa azar savurduğunu işitti ve sebebini merak etti. Mahmut Paşayı, bunun sebebini anlaması için aşçının yanına gönderdi. Mahmut Paşa adama yaklaşarak herkesi azarlamasının sebebini sordu. Adam anlatmaya başladı: Sabahtan akşama kadar gezdim, dolaştım, bir okka et bulamadım ve yemek pişiremedim. Nasıl geri döneceğimi düşünerek hırsımdan, hiddetimden uluorta azar ediyorum. Ne yazık ki memleket işlerine bakan yok. Muhtesip kendi safasında. Bu yüzden her ne ararsan bulunmuyor. Bu işi bana verselerdi dünyayı gıda maddeleriyle doldururdum. Herkes de ne aradığını bulurdu. Fakat elden ne gelir?  Mahmut Paşa durumu Padişaha anlattı. Fatih Sultan Mehmed Han, de bu adamın adını kaydetti ve saraya dönünce onu görmek istediğini söyledi. Hemen yeniçeri aşçısını getirdiler ve huzura soktular. Padişah da onu muhtesipliğe (Belediye Başkanlığına) tayin ettiğini söyledi.  Adam hemen elini kolunu sıvayıp çalışmaya başladı. İşi çok iyi idare etti ve İstanbul’u kısa bir zaman içinde bolluğa kavuşturdu. Onun bu muvaffakiyeti, doğru, dürüst bir adam olması yüzündendi. Bunun neticesi olarak süratle ilerledi ve günün birinde vezir oldu. Sonunda Fatih Sultan Mehmed Han onu sadrazamlığa tayin etti. İşte… İşte, Gedik Ahmed Paşa adıyla meşhur olan tarihi şahsiyet odur.Demek ki yalnız şikayet etmeyi değil, şikayetin sebeplerini de ortadan kaldırmayı bilen bir zat imiş. Halbuki şikayet edenlerin çoğu yalnız şikayet etmeyi bilir, fakat işleri düzeltmek için çalışmazlar.

#AşçılıktanVezirliğe #Vezir #Aşçı #Hikaye #FatihSultanMehmet #Han #MahmutPaşa #TebdiliKıyafet #GedikAhmedPaşa #TürkiyeÇocuk #TürkiyeÇocukDergisi

ibretli Hikaye – Vermeyince Mabut

Sultan Mahmut Han, tebdili kıyafet yaparak bir kahveye girer.

Yaşlı çaycıya herkesin tıkandı baba diye hitap ettiğini görüp, bu lakabın nereden geldiğini sorar.

Çaycı anlatır:

Bir gece rüyamda çeşmemin daha iyi akması için çomak sokup açmaya çalıştım.

Çomak kırıldı, suyun akması iyice azaldı, uğraşırken temelli tıkandı, su hiç akmaz oldu.

Bunu komşulara anlatınca, adım tıkandı babaya çıktı.

Sultan Mahmut han, vezire, “Bir ay, her gün bu adama bir tepsi baklava getirin.

Her dilimin altına bir altın koyun” diye talimat verir. Ertesi gün baklava gelir.

Çaycı, “Baklavayı satayım da üç beş kuruş alayım” der.

Bir Yahudi baklavayı rayiç fiyattan daha aşağı alır.

Baklavayı yerken altınları görür. Yahudi bir şeyler anlamaya çalışır.

Ertesi günü çaycıyı görüp, “Sana baklava getiren olursa ben yine daha yüksek fiyattan alırım” der. Yahudi her gün fiyatı artırarak almaya devam eder.

Çaycı da, iyi para kazanıyorum diyerek baklavaya hiç dokunmadan satar.

Bir ay sonra, baklava getirme işi biter.

Sultan, çaycı epey zenginlemiş diye düşünür. Padişah kıyafetiyle, çaycının yanına gelir.

Çaycıda bir değişiklik olmadığını anlayınca, “Baklavaları ne yaptın?” diye sorar.

O da, hiç birini yemeden sattığını söyler.

Hazineden bir miktar altın vermek üzere, çaycıyı saraya davet eder.

Sonra, “Şu küreği al, altınlara daldır, kürekte ne kadar altın kalırsa hepsi senin olsun” der.

Çaycı heyecanlanır, daha çok altın almak için küreği daldırır. Aksine ters daldırdığı için küreğin üstünde bir altın kalır.

Sultan; “Demek nasibin bu kadarmış” der.

Daha başka imtihanlara tabi tutarlar. Hiç birinden netice alınmayınca, Sultan der ki:

Vermeyince Mabut, neylesin Sultan Mahmut!

#ibretliHikaye, #Mabut, #SultanMahmut, #hikaye, #TürkiyeÇocuk, #TürkiyeÇocukDergisi

Ordan… Burdan…

-Babam; “Eve varınca mutlaka beni ara” dedi… Eve geldim, 2 saattir bakmadığım yer kalmadı. Nereye saklandı acaba?…
-Küçükken anneyle kavga edip odanın kapısını hızlı bir şekilde çarptıktan sonraki o ‘Acaba dövmeye gelecek mi’ bekleyişi… (Tür: Gerilim… İmdb: 8.7)
-Biz banyoya girmeye üşenen, fakat girdimi de çıkmak bilmeyen gençleriz. Kabul edin artık!….
-Taksici “ 3 lira bozuk yok, hakkını helal et” dedi… “3 liralık daha sür” dedim. Şuan eve doğru yürüyorum. Fakiriz ama keriz değiliz…
-Tüp bitince sallayan… Pil bitince ısıran… Şampuan bitince su katıp çalkalayan insanlarız… Biz bitti demeden bitmez…
-Tatlı yiyip, tatlı konuşuluyorsa; bundan sonra mantı yiyip mantıklı konuşacağız gençler, anlaştık mı?…

#türkiyeçocuk#türkiyeçocukdergisi #turkiyecocuk #türkiye #çocuk #eğlence #mizah #karikatür #hikaye
#oyun#oyna ‪#eğlen‬ #ordanburdan #ordan #burdan