Tag Archives: anne

ANNEMİN SEVGİ HIZI

Bakmaya hiç doyamam,
Anneciğim yüzüne.
Uzanırım her zaman,
Yumuşacık dizine.
Bakmazsın evladının
Olur olmaz nazına.
Elime diken batsa,
Uyku girmez gözüne.
Ömür boyu muhtacım,
Bal tatlısı sözüne.
İnan ki dayanamam,
Bir damlacık sızına.
Yetişmek mümkün değil,
Senin sevgi hızına.
Sonsuz güzellik katmış,
Yüce Rabbim özüne.
Dünyaları değişmem,
Ayağının tozuna.
Bakmaya hiç doyamam,
Anneciğim yüzüne.

 

Yusuf DURSUN

 

#anne, #sevgi, #hiz

Bir Çanakkale Şehidinin Son Mektubu

Canım Valideciğim,
Dört asker doğurmakla iftihar eden şanlı Türk annesi!
Nasihat içeren mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki, armut ağacının gölgesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu, bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı sanki.
Gözlerimi biraz sağa çevirdim, güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları, kendilerine mahsus bir seda ile beni müjdeliyorlardı. Bakışlarımı sola çevirdim, çağıl çağıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu… Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedası ile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini, ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.
İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
-Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay…
-Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
-Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim,
On paraya yüz dirhem süt, hem de çok lezzetli.. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.
Fakat bu sırada düşünüyorum. Ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor?
Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: “Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.”
Şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür.
Fakat valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir.
askerO güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.
Ey Allah’ım, bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu.
Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.

Bütün dünyanın gürültü ve patırtısını unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yumdum, ağzımı açtım ve dedim :
-Ey Allahım! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu
secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halıkı! Sen
bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, sana inanan ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.
“Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i
celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği
ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde
sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!”
Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ut, benim kadar mesrur bir kimse düşünülemezdi. Dünyanın en güzel yerleri burası imiş. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. İnşallah düşman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı? Kadir’e mektup yazdım. Valideciğim, evdeki senet vesaireyi kimselere kat’iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin. Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun.

#asker, #mektup, #anne

Masal

Kırık Vazo

Adam, hanımına doğum gününde bir vazo hediye etti. Dar ağızlı, uzun, gösterişli bir vazoydu. Kadın, bu değerli ve pahalı hediyeyi çok beğendi. Onu evin en güzel yerine koydu. Ertesi gün alışverişten dönünce koyduğu yerde, sehpanın üzerinde göremedi. Kocasının, dün vazoyla birlikte getirdiği kırmızı güller vazonun içinden çıkmış, oturma odasında yerlere saçılmışlardı. Hemen seslenerek oğlunu çağırdı.
Yedi yaşından büyük göstermeyen bir erkek çocuğu koşarak yanına geldi. “Vazo nerede?” diye sordu oğluna. “Ben onu kırdım” dedi çocuk. “Parçalarını da toplayıp çöpe attım. Hiç bir yer kirlenmedi anne. Çiçeklere de bir şey olmadı.”

Kadın birden deliye döndü. Bir süre söylenip durdu. Bu sinirinin geçmesine yetmemiş olmalı ki, üç dakika sonra çocuğun yakasından tutmuş çılgınca sarsmaya başlamıştı. “Nasıl yaparsın! Baban onu daha yeni almıştı. Fiyatından haberin var mı?” Ardından bir tokat patlattı çocuğun suratına. Çocuk titredi. İkinci bir tokat yemekten korkar gibi elini kaldırıp indirdi.
“Ben onu kırmadım” diye itiraf etti aniden. Sol yanağı, yediği tokadın şiddetinden alev alev yanıyordu.
“Orada koltuğun arkasında” derken göz yaşlarına hakim olamadı. Sonra koşarak odasına gitti.
Kadın olduğu yerde kalakaldı.
-Acaba doğru muydu söyledikleri?!
– Gidip koltuğun arkasına baktı. Vazo orada duruyordu işte. Sapasağlamdı ve üzerinde bir çizik bile yoktu. Birden müthiş bir pişmanlık duymaya başladı. Çocuğuna vuran eli, tıpkı oğlunun sol yanağı gibi alev alev yanmaya başlamıştı.
Peki neden böyle bir şey yapmıştı. Neden vazonun kırıldığını söylemişti durduk yere. Düşünerek işin içinden çıkamayacağını anlayınca doğruca onun odasına gitti. Çocuk yatağa uzanmış, dizlerini karnına çekmiş, sırtı duvara dönük ağlamaya devam ediyordu. Annesi onu kaldırmaya çalıştı. Çocuk inat etti ve kendisini, onun kollarından kurtararak yine yatağa attı. Sonunda kadın pes edip, oraya öylece oturdu.
çocuk“Niye yaptın?” diye sordu. O da, yattığı yerden, doğrulmadan anlatmaya başladı. “Bu gün okulda bir çocuk, annesinin en güzel porselen tabağını kırmış. Annesi de ona çok kızmış. Ben de ona dedim ki, eğer böyle bir şey yapsaydım, annem bana hiç kızmazdı. Çünkü beni çok seviyor. O da, yaparsan görürsün dedi bana.” Sözlerini bitirince yine ağlamaya başladı.
Kadın en yumuşak sesiyle “Bebeğim,” dedi çocuğu kucağına alırken. Çocuk bu kez hiç itiraz etmedi.
Usulcacık başını annesinin göğsüne koydu ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. “Söz oğlum, bir daha bir şeyi kırarsan sana hiç kızmayacağım.” Bu vaat, çocuğun küskünlüğünü önlemek için oldukça iyiydi.
Çünkü ikisi de her an evde bir şeylerin kırılabileceği ihtimalinin farkındaydılar.
“Hiç kızmayacaksın ama!” dedi çocuk.
“Hiç!” dedi annesi.
“Söz mü?”
“Söz oğlum, hiç kızmayacağım.”
Oğlu birden yataktan atlayıp, koridora koştu. İçeriden büyük bir şangırtı geldi. Kadın koşarak oraya gitti ve gördüğü manzara karşısında adeta bir şok yaşadı. Az önce pırıl pırıl parlayan o canım vazo şimdi paramparça olmuş, odanın her yerine dağılmıştı. Vazodan çıkan küçük bir süper kahraman maketi, parçalarla birlikte yerde duruyordu.
“Bu gün içine kaçmıştı” dedi çocuk. “Çıkartamadım, elim sığmadı. Söz verdin kızmayacaksın. Hem zaten tokatı peşin yedim.” Sonra maket oyuncağını kaptığı gibi dışarı fırladı. Arkadaşları oynamak için onu bekliyorlardı.

#vazo, #anne, #cocuk

Anne

Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı. Annem, ‘Geç oldu’, ‘zaten yorgunum, ben yatıyorum.’ dedi.
Annem kalktı, mutfağa gitti. Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı kaldırdı. Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi. Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu.Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı. Telefonu şarja koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu. Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu. Banyodaki çöp sepetini boşalttı. anneIslak bir havluyu kurusun diye duş perdesinin borusuna astı.
Bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti. Çiçekleri suladı. Esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu. Çalışma masasının yanından geçerken durdu, okul gezisi için para sayıp ayırdı, eğildi, sandalyenin altına girmiş ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu.Kek tarifleri defterini çıkardı, arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koydu. Bakkaldan alınacakları not etti, notu da çantasına koydu.Sonra gitti, temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Gece cilde iyi gelen kremlerini sürdü. İçeriden ‘sen yatmaya gitmemiş miydin’ diye seslenen babama ‘şimdi gidiyorum’ deyip kapıları pencereleri kontrol etti, holdeki lambayı yaktı. Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş, lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı, gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları toplayıp sepete attı.Bana geldi, ‘haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın,’ dedi. Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı. 6 maddelik acil işler listesine 3 madde daha ekledi.Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğini gözünün önüne getirdi.İşte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir ‘ben yatıyorum’ dedi ve gitti yattı. Annelerin hakkı ödenmez.

#anne

ANNELER GÜNÜ

anneler-gunuMayıs ayının ikinci pazar günü Anneler Günü’dür. Anneler Günü evrensel bir gündür. Dünyada milyonlarca ana bugün çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır. Anneler günü ilk kez 1908 yılında kutlandı. Anneler Günü ülkemizde 1955 yılından bu yana kutlanıyor. Türk Kadınlar Birliği ülkemizde her yıl çocukları için büyük fedakârlığa katlanan annelerden birini yılın annesi seçer. Her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü gazetelerde annelerle ilgili yazılar, anılar, şiirler yayınlanır. Radyo ve televizyonda ana sevgisini konu eden konuşmalar yapılır. Annelerimizi gerçekten mutlu etmek istiyorsak onlara bir gün değil her gün saygılı ve sevgili olmalıyız. Onlara vereceğimiz en güzel hediye iyi bir insan olmak.

Devamı derginiz Türkiye Çocuk’ta, abone olmak için tıklayın.